Ana Sayfa
Konuşma Özetleri

KONUŞMA ÖZETLERİ

PERİODONTAL VE PERİİMPLANT DOKU ENFEKSİYONLARINDA TEDAVİ YÖNTEMLERİ VE ANTİBİYOTİK TERCİHLERİ

Doç. Dr. Abdullah C. AKMAN

Günümüzdeki bilimsel kanıtlar, periodontitis hastalarında, diş taşı temizliği ve kök düzeltmesine ek olarak geniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanımının, sadece mekanik terapiye göre daha iyi  klinik iyileşme sağladığını göstermektedir.  Peri-implantitis olgularında antibiyotik kullanımının etkinliği konusundaki veriler ise daha çok periodontitise ait bilgiler ile ilişkilendirilmekte ve implant çevresi hastalıkların tedavisinin zorluğu ile gerekçelendirilmektedir.

Modern tıpta her tedavinin artılarını ve eksilerini göz önünde bulundurmak ve tedavi yaklaşımlarının hastayla olan uygunluğunu tanımlayabilmek için daha kapsamlı değerlendirmeler gerekmektedir. Bu nedenle şu sorunun cevaplanabilmesi çok önemlidir: Mevcut bilimsel veriler; hastalarımızda antibiyotik kullanımının gerekli ve doğru olduğunu göstermek için yeterli midir?

Amoksisilin ve metronidazol gibi geniş spektrumlu antibiyotiklerin sistemik kullanımı, spesifik bir mikrobiyolojik hedefe sahip değildir. Yaygın antibiyotik kullanımının ortaya çıkartacağı dirençli mikroorganizmalar, global bir sağlık tehdidi oluşturmaktadır.  Global olarak antibiyotik kullanımını azaltması ve klinisyenlerin yalnızca diğer tedavilerle çözülemeyen durumlarda ile sınırlanması önerilmektedir. Antimikrobiyal dirençle mücadele etmek doğru bir şekilde ulusal ve uluslararası bir öncelik olduğu gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, uygulanan medikal tedavi, tüm vücuttaki diğer tüm organ ve sistemlere ulaştığından, mikrobiata üzerindeki kısa ve uzun dönemli olumsuz etkiler de gösterebilmektedir.

Bu nedenlerle; periodontal ve peri-implant dokuların enfeksiyöz hastalıkların tedavisinde antibiyotik kullanımı endikasyonlarının ve uygulama yöntemlerinin çok iyi tanımlanması gereklidir.  Diş hekimlerinin, antibiyotik uygulaması öncesi mekanik  yöntemlerin kapsamlı ve etkin şekilde uygulaması bu açıdan çok büyük önem taşımaktadır. Bu hedefe yönelik olarak, bir diğer çok önemli konu da, hastaların günlük ağız bakım alışkanlıklarının geliştirilmesi ve (gerektiği durumlarda) antibiyotik tedavisi sürecinde uymaları gereken kurallar konusunda bilgilendirmeleridir.


ANTİBİYOTİKLERLE İLAÇ ETKİLEŞMELERİ

Prof. Dr. Bekir Faruk ERDEN

Tüm hastalarda toksik etkiler görülür ya da ilacın etkisi azalırsa bir etkileşim olasılığı hesaba katılmalıdır. İlaç etkileşimi sonucu ortaya çıkan bazı yaygın bulgular; senkop, aritmi, hipotansiyon, hipertansiyon, hipoglisemi vb. olabilir.

Zararlı olabilecek ilaç etkileşimleri hastaların çok küçük bir kısmında ortaya çıkar. Ciddi bir sonuca yol açabilen etkileşime giren ilaçlar toksik/terapötik doz oranı düşük olan ilaçlar (örn. fenitoin, teofilin vb) ve dikkatli doz kontrolü yapılması gereken ilaçlardır (örn. antikoagülanlar, antiepileptikler, antidiyabetikler vb).

İlaç etkileşimi nedeniyle daha fazla risk altında olan hastalar, yaşlılar ile böbrek ya da karaciğer işlevlerinde bozukluk olanlardır. Etkileşimler açısından, hastaya “kendi başına kullandıkları da dahil” bitkisel veya tamamlayıcı tedaviler alıp almadığı sorulmalıdır. Tehlikeli olabilecek etkileşimler ve ilaçların kesinlikle birlikte alınmaması gereken durumlar çeşitli rehberlerde “ilaç etkileşimleri listesi” olarak mevcuttur.


ORAL CANDIDIASIS , MICROBIOLOGICAL AND HISTOPATHOLPGICAL  CHANGES IN ANIMAL MODEL

Dr. Basma Ezzat Mustafa ALAHMAD

The human oral cavity is a unique ecological niche because it is constantly bathed in saliva, a biological fluid with potent antifungal and antibacterial activity. In addition, the constant salivary flushing action mechanically inhibits the accumulation of microorganisms in various oral niches.

   Oral candidiasis is as much the final outcome of the vulnerability of the host as of the virulence of the invading organism. The rat model is well proven for observing oral candidal colonization and infection, due to the ease of breeding and handling and their ready availability.   Candida  is a normal commensal of mucous membrane of human mouth .one of the most prevalent manifestations of oral candidosis is Candida- induced denture stomatitis. A major virulence factor of Candida albicans is its ability to adapt to different environments, the resulting is formation of surface-attached microbial communities known as biofilms. The treatment of mucosal infections caused by candida and the elucidation of the disease is challenging. Therefore, the study of experimentally induced oral candidiasis in rats is useful to clarify the etiopathology of this condition, improve diagnosis, and search for new therapeutic designs in which it is similar to human. When growing on a medical device or mucosal surface, Candida albicance reside as communities embedded in a protective matrix, usually they resist the host defenses, which include depositing and incorporation of several proteins into the biofilm matrix. This study is describing the host’s response to Candida biofilms using different materials of the appliances used in animal model which mimicked clinical denture stomatitis from different aspects microbiological and histopathological . It emphasizes the role of the denture base material in enhancing the colonization and proliferation of candida albicans and the  inflammation of the palatal mucosa.

 Palatal candidiasis can be seen after one week of fitting the dentures on the rat palate, while during the second week alternating epithelial hyperplasia and atrophy occurs, Intra-epithelial polymorphonuclear leukocyte infiltration and chronic inflammatory cell infiltration in the underlying connective tissue was observed . The transmission of candida from blastospore to mycelium occurs after one week and mycelium is predominated at the third week, however hyperorthokeratinization at the fourth week was observed. This constitutes a good evidence for anti candidal protection during oral candidiasis, which will have the potential for including such studies as a powerful tool in understanding the pathogenesis, host interactions, and the management of oral mucosal candidal infections.


ORAL MİKROBİYOTA VE İMMÜNİTE İLİŞKİSİ

Doç. Dr. Gülçin AKCA

Vücuda açılan bir geçit olan ağız boşluğu çok farklı ekosistemleri bir arada barındıran ve oldukça zengin bir oral mikrobiyota ve tükürük varlığı ile benzersiz bir habitattır. İnsanın doğumundan sonra gelişme sırasında farklılaşan bu ekosistemlere göre evrimleşen ve çeşitlenme gösteren ağız mikrobiyotası hem ağızdaki mikro çevreler hem de kişinin bağışıklık sistemi ile sürekli bir etkileşim halindedir. Bu nedenle, immün sistemin düzensiz veya yetersiz olduğu durumlarda oral mikrobiyota ve verilen immün yanıt da değişmektedir. Genellikle dental ve periodontal alanlarda sağlıkta ve hastalıkta değişmekle birlikte oral mikrobiyota ile immün sistemin sürekli etkileşimi sonucu oluşan immün yanıt ile oral ekolojiler denge halinde tutulmaya çalışılır. Ancak hem oral kavitedeki hastalıklar hem de bu hastalıkların tanı ve tedavisi için yapılan dental, periodontal, cerrahi veya ortodontik müdahaleler sonucunda oral mikro florada değişiklikler ve disbiyozis oluşabilmektedir. Oral kavitedeki homeostazis bozulduğunda, başta oral floradaki kommensal türler olmak üzere dental plak bakterileri gibi özelleşmiş türlerin oluşturduğu oral mikrobiyota konak immünitesini uyararak sürekli bir savaş durumu oluşturmaktadır ve oluşan bu immünite patojenik mikroorganizmalara karşı da konağı savunmaktadır. Günümüzde, oral mikrobiyota ile immünite etkileşimi karmaşık bir ağ içinde gerçekleşen olaylar zinciri olsa da hem oral mikrobiyom çalışmaları ile elde edilen veriler hem de immünoloji alanındaki yeni buluşlar ile bu karmaşık ilişkiler çözülmeye çalışılmaktadır. Mikroorganizmaya karşı bağışıklık sistemi öncelikle mukozal bariyerler ve tükürük akışı ile savunma göstermektedir. Bunun yetersiz kaldığı durumlarda hem doğal hem de edinsel immün yanıt ile patojenler ortadan kaldırılıp, homeostazis tekrar sağlanmaktadır. Son yıllarda, insan oral mikrobiyom projesi çalışmaları sayesinde mikrobiyotadaki türlerin belirlenmesi ile, konağın vereceği immün yanıtta immün sistemin hangi hücresel yapılarının aktifleşip, hangisinin baskılandığının belirlenmesi ile hem oral hastalıkların etyopatogenezi daha iyi anlaşılmaya çalışılmakta hem de yeni, etkili tedavi yaklaşımları geliştirilebilmektedir. Ayrıca, her geçen gün immünoloji alanındaki buluşlar sayesinde hastalıkların etyopatogenezinin açıklanmasına yönelik yeni yaklaşımlar gelişmektedir. Son yıllarda sıkça çalışılan insan mikrobiyom çalışmalarından alınan sonuçların insan meta-genomunun dizileme çalışmalarından alınan sonuçlar ile ilişkilendirilmesi, insan mikrobiyotasının ve bu popülasyondaki türlerin varyasyonlarının insan sağlığına ve hastalık durumlarına nasıl katkıda bulunabileceği konusundaki anlayışımızı ve yaklaşımımızı değiştirmiştir. Gelecekte bu konuda yapılacak çok disiplinli çalışmalar insan mikrobiyotasının sağlık ve hastalıklarda bağışıklık sistemi üzerindeki karmaşık rolünün anlaşılmasına, temel kavramların belirlenmesine yardımcı olacak ve mikrobiyota-immünite ilişkilerini daha detaylı anlaşılmasını sağlayarak, bugün için açıklayamadığımız bazı kronik ve otoimmün hastalıkların immün patogenezinin açıklanmasına olanak sağlayacaktır. Böylece ağız hastalıklarının tedavilerinde ve özellikle de kişiye özel tıbbi yaklaşımlarda daha fazla başarı sağlanabilecektir.


BESLENME VE PROBIYOTIKLERIN ORAL VE DENTAL ENFEKSIYON TEDAVISINDEKI ROLLERI

Doç. Dr. Hare GÜRSOY

Probiyotikler, yeterli miktarda uygulandıklarında konağa fayda sağlayan canlı mikroorganizmalar olarak tanımlanmaktadır. Probiyotikler, fermente edilmiş süt ve süt ürünleri (kefir, yoğurt vb), içecekler, kapsül, pastil ve tablet formunda karşımıza çıkmaktadır. Probiyotik gıda diyebilmemiz için içeriğindeki faydalı bakteri türü ve sayısının yeterli olması gerekmektedir. Periodontal tedavi konsepti içinde probiyotikler etkilerini; konak modülasyonu ve özellikle patojen mikroorganizma inhibisyonunun sağlanması şeklinde göstermektedir. Probiyotikler periodontal tedavi stratejilerinde her iki tarafta da etki alanına sahiptir. Bu konuşmada, probiyotiklerin etki mekanizmaları, periodontal tedavideki yeri ve periodontal sağlıktaki öneminden bahsedilecektir.


DİŞ HEKİMLİĞİNDE MERKEZİ STERİLİZASYON ÜNİTESİNİN KAVRAMI VE ÖNEMİ

Doç. Dr. Nuray TÜLOĞLU

Yeniden kullanılabilen dental aletlerin temizlenmesini, dezenfeksiyonunu ve sterilizasyonunu içeren etkin dekontaminasyon işlemleri enfeksiyon kontrolünün sağlanmasında ve kaliteli dental tedavi hizmetlerinin sunulmasında temel unsundur. Yeniden kullanılabilir tüm dental aletlerin dekontaminasyon işlemleri, kalite kontrolünün ve güvenliğin daha kolay sağlanabilmesi için merkezi sterilizasyon ünitesinde gerçekleştirilmelidir. Bu durum ayrıca, çapraz kontaminasyon riskinin azaltılması ve dental kliniklerde güvenli çalışma ortamının sağlanması için de önemlidir. Bu sunumda, kullanılmış dental aletlerin merkezi sterilizasyon ünitesine taşınması, temizlenmesi, hazırlanması ve paketlenmesi, sterilizasyonu, sterilizasyon işlemlerinin takip edilmesi, merkezi sterilizasyon ünitesindeki alanlar, steril malzemelerin depolanması ve sterilizatörlerin validasyonu, periyodik testleri ve bakımları anlatılacaktır.


ÇOCUK DİŞ HEKİMLİĞİNDE ANTİBİYOTİKLER

Prof. Dr. Nurhan ÖZALP

Akılcı ilaç kullanımı; hastanın klinik gereksinimlerine karşılık gelen doğru tedaviyi, bireysel ihtiyacına uygun dozda, yeterli süre için, kendisi ve yaşadığı toplum için en düşük maliyetle almasıdır. Çocuk diş hekimliğinde en sık kullanılan ilaçların başında antibiyotikler gelmektedir. Dental kökenli enfeksiyonların çoğu stafilokok ve streptokoklar tarafından oluşturulduğu için penisilin ilk tercih edilen antibiyotiktir. Çocuklarda antibiyotik kullanımı sırasında dikkat edilmesi gereken önemli noktalar bulunmaktadır. Penisilin alerjisi varsa makrolid grubu olan ilaç tercih edilmelidir. Bakterisidal antibiyotikler bakteriostatik olanlara tercih edilmelidir. 8 yaşın altındaki çocuklarda dişlerde renklenme riski nedeniyle tetrasiklinler tercih edilmemelidir. Dental enfeksiyonların tedavisinde 5-7 günlük bir süre yeterli olmaktadır. Küçük çocuklarda yaş, vücut ağırlığı veya vücut yüzey alanı ilacın etkinliğinde değişiklik yaratabileceği için doz ayarlaması dikkatle yapılmalıdır. Antibiyotiklerin çoğu renal yolla atıldığından böbrek hastalığı olan çocuklarda doz dikkatle ayarlanmalıdır. Çocuklarda önemli bir durum yoksa prensip olarak oral yol tercih edilmelidir. Doz ayarlaması mg/kg/gün olarak hesaplanmalıdır. Genellikle 2. günden itibaren iyileşme görülür. İyileşme olmazsa beta laktamaz üreten mikroorganizmalar üremiş olabileceğinden penisilin yerine betalaktamaz inhibitörlü bir antibiyotik verilmelidir. Okula gidecek çocuklarda tek veya iki dozda verilecek ilaçlar avantaj sağlar.

Antibiyotiklerin yanlış kullanımına bağlı artan rezistans seviyesi çok tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Antibiyotiklerin kullanımı ile ilgili tüm hekimler gibi diş hekimleri de sorumluluklarının bilincinde olmalıdır. AKSİ TAKDİRDE BU MUCİZEVİ İLAÇLARDAN FAYDALANAMADIĞIMIZ BİR ÇAĞA GİRMEMİZ KAÇINILMAZDIR.


DİŞ HEKİMLİĞİNDE STANDART İNFEKSİYON KONTROLÜ

Doç. Dr. Nursen TOPÇUOĞLU

Diş hekimliğine özel infeksiyon kontrolü ve önlenmesi kuralları, CDC (Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi) tarafından ilki 1986’da, sonuncusu 2003 yılında oluşturulan kılavuzlar ile belirlenmiştir. CDC 2003 kılavuzu ile tanımlanan kan dışında tükürüğün de infeksiyöz kabul edildiği,  temel ilkesi her hastayı bir infeksiyon hastası olarak kabul etmek ve herkes için aynı işlemleri aynı titizlikle uygulamak olan, dolayısıyla,  hastaya  göre değil  işlemlere göre alınması gereken  standart infeksiyon kontrolü uygulamaları (standart önlemler)  tanımlanmıştır.

Standart önlemler, sağlık bakımının yapıldığı her ortamda, hastanın şüpheli ya da teyit edilmiş infeksiyon  durumundan bağımsız olarak, tüm hasta bakımı için geçerli olan minimum infeksiyon önleme uygulamalarıdır. Bu uygulamalar, hem çalışan hem de hastalar arası infeksiyon yayılmasını önlemek için tasarlanmıştır.

CDC’nin 2007’de gözden geçirdiği Hastanelerde İzolasyon Önlemleri Yönergesi’nde standart önlemlere eklediği solunum hijyeni / öksürme adabı ve güvenli injeksiyon uygulaması  önerileri diş hekimliği infeksiyon kontrolü ve önlenmesi programlarına da  eklenmiştir. Ayrıca bu yönerge ile diş  hekimliği sağlık hizmetiyle ilişkili infeksiyon tanımı yapılmıştır. CDC tarafından 2008’de yayınlanan Sağlık Hizmetinde Dezenfeksiyon ve Sterilizasyon Yönergesi’nde hastaneler, ayakta bakım ve evde bakım gibi sağlık hizmet alanlarında kullanılan tıbbi ve cerrahi aletlerin temizlik, dezenfeksiyon ve sterilizasyonu  ve  çevrenin temizlik ve dezenfeksiyonu  ile ilgili kanıta dayalı öneriler sunulmuş olup  diş hekimliği uygulamalarına da yer verilmiştir. Bunlar üzerine, 2016 yılında, 2003 ve sonrası yıllarda çıkan diş hekimliği ile ilgili önerileri de içeren diğer yönergelerde bulunan mevcut infeksiyon kontrolü ve önlenmesi önerilerini özetleyen ve  uyumluluğu denetlemek için bir de kontrol listesi bulunan CDC 2016 kılavuzu yayınlanmıştır.

Temel olarak 2003 yönergesindeki önerilere  dayanan ve diş hekimliği uygulamalarında güvenli korunma için infeksiyon kontrol ve önleme beklentilerini sunan CDC 2016’da standart önlemler,
1. El hijyeni; 2. Kişisel koruyucu donanımların kullanımı; 3. Solunum hijyeni/Öksürük adabı; 4. Yaralanmadan çalışma (mühendislik ve çalışma pratiği kontrolleri); 5. Güvenli enjeksiyon uygulamaları; 6. Alet ve cihazların sterilizasyonu ve 7. Çevre yüzeylerin temizliği ve dezenfeksiyonu başlıkları altında yer almaktadır.

Hangi işlem olduğuna bakılmaksızın, tüm diş hekimliği uygulamalarında öncelik infeksiyon kontrolü ve önlenmesine verilmelidir. Kişisel diş hekimliği uygulamaları, diş hekimliği klinikleri, diş hekimliği fakülteleri ve diğer eğitim programlarının yanında okullarda uygulanan flor programları ya da evde bakım gibi klinik dışındaki uygulamalar için de program hazırlanmalıdır. Denetlemeler de uygulamalar ve programlara uyuma göre gerçekleştirilmelidir.


ORAL BAKTERİLERİN SISTEMİK SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ

Doç. Dr. Ulvi Kahraman GÜRSOY

Ağız boşluğu ve sistemik sağlık klinik olarak birbirleri ile önemli ölçüde bağlantılıdırlar, ancak bu ilişki gerek bilimsel gerekse popüler düzeyde yeterince kabul görememiştir. Ağız boşluğu enfeksiyon hastalıklarının en yaygın iki türü periodontitis ve diş çürüğüdür. Her iki hastalıkta oral kaviteye ait patojen bakteriler tarafından başlatılır ve yönlendirilirler. Oral patojen bakteriler doku içine invazyon, konak dokusu içinde çoğalma, immün hücrelerden saklanma, ve hücreden hücreye geçiş özellikleri sayesinde ağız boşluğundan ayrılıp vücudun diğer organlarında hastalık oluşturabilirler yada var olan hastalığın ilerlemesine sebep olabilirler. Yapılan çalışmalar oral bakterilerin çeşitli sistemik hastalıklar ile ilişkilerini göstermişlerdir, bu hastalıklardan en önemlileri arasında kardiyovasküler hastalıklar, obezite ve kanser sayılabilir. Oral bakterilerin sistemik hastalıkların patogenezi ile olan ilişkilerinin anlaşılması, sadece bu hastalıkların önlenmesinde değil, aynı zamanda bahsedilen kronik hastalıkların toplum üzerindeki ekonomik ve sosyal etkilerinin azaltılmasına da yardımcı olacaktır.

Bu sunumda amaç, katılımcılara oral bakteriler ve sistemik sağlık ilişkisini, patojen bakterilere ait hastalık yapıcı özellikleri de dikkate alarak sunmak ve katılımcılar ile interaktif bir tartışma ortamı sağlamak olacaktır.


PROTEZ VE ENFEKSİYON

Prof. Dr. Zeynep ÖZKURT KAYAHAN

Protetik Diş Tedavisinin amacı, hastaların çiğneme, fonasyon ve estetik ihtiyaçlarının sabit veya hareketli protezlerle sürdürülmesi veya tedavi edilmesidir.  Bununla birlikte protetik işlemler öncesinde, devam ederken veya sonrasında ağız içi enfeksiyonlarla karşılaşılabilmektedir. Bu konuşmada, protetik tedavide görülen enfeksiyonlara değinilecektir. Etyoloji, korunma ve tedavi secenekleri sunulacaktır. Tedavi yaklaşımlarında görülen çelişkiler ve multidisipliner yaklaşımlar tartışılacak, güncel bilgiler gözden geçirilecektir.